SeNTeZ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

BuNCa ZaMaN iÇiNDe TeZiMiZi aNTiTeZiMiZi YaPTıK aRTıK SeNTeZ'i oLuSTuRMa ZaMaNı GeLDi
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Hikayeler

Aşağa gitmek 
2 posters
Sayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki
YazarMesaj
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 6:44 pm

Evvel zaman içinde muhteşem bir hükümdarın dünyalar güzeli bir kızı varmış. Kız evlilik çağına gelmiş ama kimseleri beğenmezmiş. Ne kralların oğulları, ne vezirlerin oğulları, ne zengin tüccarların oğulları… Kız herkese burun kıvırıyormuş. Bu ülkede yakışıklı ama fakir bir genç de istemiş bu kızı. Tabi ki reddedilmiş.

Bu genç başka bir ülkeye gitmiş, çalışmış; çok zengin olmuş. Ülkesine yıllar sonra geri dönmüş. Ülkesine geri döndüğünde kendisini reddeden bu kızı görmek istemiş. Sormuş soruşturmuş, kızın evini öğrenmiş.

Gitmiş evin önüne ve beklemeye başlamış. Derken kapı açılmış, çirkinler çirkini bir adam çıkmış. Adam gittikten sonra bizimki kapıyı çalmış. Kız açmış kapıyı. Genç, neden bu kadar çirkin bir adamla evlendiğini öğrenmek istemiş. Kız bunu anlatmak için evin arkasında bulunan muhteşem bir gül bahçesine götürmüş genci.

– Sorunun cevabını öğreneceksin. Şimdi bu gül bahçesinde en güzel gülü bulup bana getireceksin. Yalnız bir şartla… Bahçede ilerlerken asla geri adım atamazsın.

Tamam demiş genç ve başlamış yürümeye. Genç adam tam en güzel gülü gördüm derken, başka güzel gül görüyormuş. Tam o güle elini atacakken başka güzel bir gül, tam onu koparacakken başka güzel bir gül…

Bir bakmış ki, bahçenin sonuna gelmiş, geriye de adım atması yasak! Bahçenin sonunda boynu bükük çirkin bir gül.

– İşte! demiş kız. Anladın mı şimdi niye bu adamı seçtiğimi?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 6:45 pm

1829 kere seni seviyorum !!!
-Bu kadar yürekten çağırma beni, bir gece ansızın gelebilirim...
Ve sen çağırdığına pişman olabilirsin!
-Sen geç bakalım dalganı...
-Dalga geçmiyorum ben...
- Bende... 1827. kez söylüyorum, SENİ SEVİYORUM!...
- Yapma! Allah aşkına... Aşk sence sevmek midir sadece?.. Aşkın anlamı
severken, sevilmektir de aynı zamanda. Tek taraflı aşk, platonik
olmaktan öte gidemez ve her platonik aşkın altında biraz mazoşistim
yatar. Sen mazoşist misin?
- Hayır! Ben sadece aşığım....
- Bende değilim ve olmaya hiç niyetim yok...
- Tamam, pekiyi. Mazoşist bir aşığım, ama en azından aşığım. Peki sen
nesin? Bir hiç... Aşktan korkan bir zavallı...
- Bir zavallı olmayı asla kabul edemem, çünkü değilim. Sadece,
kırıklarını aldırdım kalbimin, çıkartıp astım portmantoya!!!
- Sen kalbini istediğin sekilde kullan, istediğin yere as!, istersen
git dar ağacına as! Ama bana karışma, TAMAM MI??
- Tamam canım, İSTER SEV, İSTER NEFRET ET! Hem niye kızıyorsun... Hani
beni seviyordun? Seven, sevilene böyle bağırır mı?
- Evet seni seviyorum... 1828 oldu...
- Bu kaç bine kadar sürecek sence?
- Sende beni sevdiğini itiraf edinceye kadar...
- Hımmmm... Tam tahmin ettiğim gibi ..Tam bir erkek mantalitesi, tabii,
bende seni sevdiğimi söylediğim gün ve anda, beni sevdiğini söylemekten
vazgeçeceksin değil mi? Nasılsa kaleyi fethetmiş, zaferini kazanmış
olacaksın, ve AŞK İLK ÖLÜMCÜL DARBESİNİ ALMIŞ OLACAK...Kaçınılmaz sona
yaklaşacak yavaş yavaş...
- Hayyyyyyddaaaaaaa !!! Ya sen ne garip bir insansın.... Yemin ederim
bazen kendime şaşıyorum, ben sana nasıl asık oldum? Kaçınılmaz son
neymiş pekiyi...?
- Kaçınılmaz son, geriye kalan, bölünmüş darmadağın olmuş duygu
parçaları. Sana gelince, sen mazoşistsinde ondan bana asık oldun, tek
istediğin acı çekmek... Belki de biraz sadistsin, beni de kendine aşık
ettirip bana da acılar yaşatmak istiyorsun...
- Pes doğrusu...TEK SUÇUM SANA ASIK OLMAK! ben sadece asığım,
asık!Tabii senin gözünde mazoşist ve sadist bir aşık! Sen nesin peki?
Sen bir aşık bile değilsin, buna ne demeli? TAŞ KALPLI, duygu fakiri...
- Aşık olmak isteyen kim? Aşk bu fani dünyanın fani bir duygusudur...
Insanı sömürür... İnsani parçalara böler ve her parçadan, yeni bir
başka sen doğmasına sebep olur ki, bu parçaların ham maddesi
acıdır...Sende, senden yeni doğan senleri tanımak için, yıllarca
uğraşır durursun. Bir aşkın arkasından, değer mi?
- Tabii değer. Aşk yeryüzünde ki en kutsal duygu, yaşattığı tüm acılara
değer! Bence sen aşktan çok, aşkın içinde barındırdığı hüzün, öfke,
mutluluk, kıskanma, sahiplenme ve göz yaşını yasamaktan korkuyorsun! Ve
böylece duygusuz olarak yaşamayı yeğliyorsun, oysa bu duyguları sadece
aşk içinde yaşamayız ki, hayatımızın her kesiminde yer alır bu
duygular, bu duygulardır aslında bizi biz yapan ve bilsen neleri
kaybediyorsun, aşksız yaşamayı seçerek. Oysa ne kadar kaçsan da o
duygular bir gün seni bulacak...Çünkü dünya var oldukça aşk da var
olacak,sen kabul etsen de etmesen de!Zaten hep vardı...
- Hiç de değil! Aşk gelip geçici bir duygudur...İnsan sadece bir kez
asık olur, O da askın ne illet bir şey olduğunu bilmediği için, sonra
biraz akıllı ise AŞKI öğrenir ve bir daha asık olmaz...sevebilir tabii
, ona itirazım yok...
- Sence aşık olmak ile, sevmek arasında ki fark ne?
- Aslınsd hem birbirine çok yakın, hem de çok uzak iki duygu!
- Nasıl yani? Açıkla...
- Konuyu nereye çekmek istiyorsun?
- Konuyu buraya sen getirdin, benim konu falan çekiştirdiğim yok...Hadi
dinliyorum.... Açıkla bakalım! Aşk ve sevmek ve aralarında ki fark?
- Aşk içinde , mutluluğu,hüznü, hazzı, sahiplenmeyi, kıskanmayı, öfkeyi
barındırır. Çok karışık duygular yumağıdır, şiddetli yaşanır. Hatta bu
duyguların en yüksek dozda yaşanma seklidir... Sevgi ise aşkın daha
uysal halidir, daha halimsalimdir. Kesinlikle, aşk gibi yıkıcı ve
kırıcı degildir, bu yüzden ömrü daha uzundur.
- Evet?
- Evet ne?
- Devam et?
- Şu anda aşık olduğunu söyleyen sensin, ben değil.. Sen tarif et askı,
ben taş kalplide ögreneyim. Hem 1829 a ne oldu?
- 1828 de durdu...
- Neden?
- Sen öyle istediğinden...
- Yani 1828 de durdu, öyle mi?
- Öyle...
- Aşk yılmak mıdır?
- Aşk nazlanmak mıdır?
- Ben nazlanmıyorum..
- Nazlanıyorsun, üstelik korkuyorsun...
- Senden mi?
- Aşktan...
- 1829. kere beni sevdiğin söylemeyecek misin?
- Beni sevmeyen birine 1828 kere söyledim. Bu kadar yeter!
- Yıldın işte...
- Yılmadım sadece yoruldum...
- Neden beni sevmekten mi?
- Hayır seni sevdiğimi söylemekten...
- Beni sevdiğini söylemekten yorulan, kısa bir süre sonra beni
sevmekten de yorulur.
- ...........
- Neden susuyorsun...?
- Çünkü ben bir sadist ve mazoistim. Sen konuşmamı istedikse susuyorum,
susamı istediğin zamanda konuşuyorum. Sana acı vermek için, birde sana
asık bir mazosittim ya, sen acı çekiyorsun diye, bende acı cekiyor ve
böylece kendime de bir başka acı yaşatıp, cifte mutluluk duyuyorum.
-Çok komıksın!
- Senin kadar degil...
- Benim nerem komik? Ben cok ciddiyim...
- Aşktan korkman komik ve bunu itiraf bile edememem komik.
- Bak ben aşktan korkmuyorum, sadece aşkı tanıyorum. Aşk acı demektir
ve ben, sen bu acıları yaşa istemiyorum...
- Neden?
- Acı çekme diye...
- Benim acı çekip- çekmemem, seni neden ilgilendiriyor?
- Çünkü seni seviyorum ama dostça!
- Dostça?
- Evet!
- ..........
- ..........
- İlk aşkın kimdi?
- Bir yaz aşkı idi... Hani bir şarkı var ya, sanırım Zerrin Özer
söylüyordu... Sen bana, ben sana komşu evlerde, kök sarmaşıklar gibi
sarıldık o yaz...!!
- Ondan sonra mi kalbinin kırıklarını aldırdın ve astın portmantoya?
- Hayır! Daha sonra...
- Ne kadar sonra?
- Akıllanmam için gerekli zaman geçtikten sonra...
- Sen akıllı mısın şimdi?
- Tabiiiiiii..
- Pekiyi,çok zeki kız! Seni aklınla baş başa bırakıyorum...
- Nereye?
- Dışarıya çıkacağım, yürürüm belki biraz!
- Hadi git! Beni benimle bırak giderken... Başka bir şey istemem
ayrılırken!
- Bak bana sürekli şarkı sözleri ile karşılık verip durma!Hem tüm bu
şarkıların ilham kaynağı, üzgünüm ama AŞK. Sen inanmazsın ya hani,
belirteyim dedim.
- Sen beni sevdiğini 1829. kez söylemeyecek misin şimdi?
- Hem beni sevmiyorsun, aşk fanidir diyorsun, kalbini çıkartıp
portmantoya asıyorsun. Hem de seni sevdiğimi söylemeni istiyorsun?
Neden?
- Şey.... yanii.... Alışkanlık galiba... Eee kolay değil, 1828 kere
beni sevdiğini duydum..
- Sigarayı bırakabildiğine göre bu alışkanlığından da vazgeçebilirsin
sanırım, bence vazgeçsen iyi olur! Çünkü artık o dememi istedigin seyi
söylemiyecegim... 1828 kere yeterli bir aşk için...
- Yani söylemeyeceksin?
- Niye söyleyim?.. ben sadist, mazoist biriyim.
- Tam öyle demek istemedim aslında..
- Ne demek istedin?
- Ben şey... galiba şey demek istedim.... Birinden sevildiğini duymak
yine de güzel bir şey demek istedim...
- Sevdiğin birinden de, sürekli sevilmediğini duymak hiç güzel bir şey
değil...
- ........
- ........
- Ben cıkıyorum, görüşürüz...
- Nereye gidiyorsun?
- Bilmiyorum, sadece gidiyorum...
- Barış?
- Efendim?
- ........
- Seni dinliyorum....
- Şey diyecektim....
- Ne diyecektin?
- Şey... Senin hızına yetişmek pek kolay değil ama...
- Evet?
- Galiba...
- Evet?
- Şey....GALİBA GİTMENİ İSTEMİYORUM..
- Neden?
- Çünkü galiba BENDE seni seviyorum 1!
- Biliyorum... Ben de seni seviyorum...1829...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 6:46 pm

60 Yıl Süren Ask Hikayesi

Buz gibi bir günde hızlı hızlı yürürken, birden ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm...

Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım.. Üç dolar çıktı.. Bir de buruşmuş, sararmış, eskimiş mektup...

Belli ki yıllardır, o cüzdanın içinde duruyordu. Zarf öylesine harap olmuştu ki. Sadece tepedeki "İade" adresi okunabiliyordu. Mektuba bir göz attım. Bir ipucu bulma ümidi ile.. Birden tarihi gördüm.. 1924... Mektup nerdeyse 60 yıl önce yazılmış. El yazısı belli, bir kadına ait.. Sol köşeye bir çiçek resmi çizilmiş.

"Sevgili Michael" diye başlıyor mektup... ve "Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak devam ediyor..

- "Ama sakın unutma, seni daima seveceğim" diye bitiyor.. İmza.. Hannah!..

İçimden bir ses "Bul" dedi bana.. "Mektubun sahibini bul.." Milyonla Michael var. Hangi birini bulacaksın ki.. Ama tepedeki "İade" adresi ipucu olabilir. Telefon İstihbarati aradım. Anlattım...

- "Bu adrese bağlı bir telefon varsa, bana verebilir misiniz" diye.. Sustu.. Gidip müdürüne sordu...

- "Var ama, size vermem yasak.. Ama sizin adınıza bu numarayı arar, sorarım. İsterlerse size bağlarım.. Lütfen bekleyin.."

Bekledim.. İki üç dakika sonra kızın sesi geldi.. "Bağlıyorum efendim.."

Karşıdaki hanıma "Hannah diye birini tanıyor musunuz ? " diye sordum.

- "Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık." dedi.

- "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.."

- "Hannah annesini bir huzurevine yatıracakti. Oradan takip ederseniz,belki adresi bulursunuz.."

Ve huzurevinin adını verdiler.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş... Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki oradan bilirlermiş...

- "Bunların hepsi aptalca aslında" dedim kendi kendime.. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı..

Bir kadın "Şimdi Hannah'ın kendisi bir huzurevinde" dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim... Bingo..

Ses "Evet, Hannah burda yaşıyor" dedi..

Gecenin saat onu, ama hemen yola çıktım, Hannah'ı görmek için..

Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama..

Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip.. Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve :

"Genç adam" dedi, "Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi.."

Derin bir nefes daha..

- "Michael Goldstein harika bir insandı. Eger bulabilirseniz ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep.."

Bir ufak sessizlik.. Bir derin nefes daha.. "Ve onu hep sevdim.."

İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden.. "..Ve hiç evlenmedim... Michael gibi birisini bulamadım ki.."

Hannah'a teşekkür edip odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız :

- "Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size?" dedi..

- "Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim..Cüzdanı elimde sallayarak..

O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı..

- "Hey baksana.. Bu Bay Michael'in cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten.. Üç kere ben buldum, koridorlarda.."

Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım tekrar asansöre.. Michael yatmamıştı.. Okuma odasında kitap okuyordu.. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi.. Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle :

- "Evet bu benim cüzdanım" dedi...

- "Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım.. Size teşekkür borçluyum.."

- "Hiçbirsey borçlu değilsiniz" dedim..

- "Ama özür dilerim.. İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum..."

- "Mektubu mu okudun?.."

- "Sadece okumakla kalmadım.. Hannah'ı da buldum.."

- "Buldun mu?.. Nerde?.. İyi mi?.. Hala eskisi gibi güzel mi.. Söyle, lütfen söyle.."

- "Çok iyi.. Hem de harika" dedim, yavaşça..

- "Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım.." Elime sımsıkı sarıldı..

- "O benim tek aşkımdı.. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti."

- "Bay Goldstein" dedim.. "Gelin benimle.."

Asansörle üçüncü kata indik... Odanın kapısı açıktı. Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu... Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu...

- "Hannah" dedi.. "Bu bayı tanıyor musun?.."

Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..

- "Michael" dedi, Michael, kapıda, kısık sesle..

- "Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?.."

- "Michael" diye yutkundu : Hannah.. "İnanmıyorum.. Bu sensin.. Benim Michael'im.."

Michael Hannah'a doğru yürüdü yavaşça.. Sarıldılar. Hemşire hıçkırıklar içinde koridora attı kendini...

- "İşte Tanrının sevgisi de bu" dedim.. "Olacaksa.. Olur.."

Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim?..

Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı... Huzurevi onlara, bir minik daire tahsis etti...

Eğer 76 yaşında bir gelinle 79 yaşındaki bir damadı, 16 yaşında bir kız, 19 yaşında bir delikanlı havasında görmek isterseniz, orayı ziyaret etmeniz gerek..

Nerdeyse 60 yıl süren bir aşk hikayesi için, ne güzel bir son değil mi?...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 6:46 pm

Su ve Ateş

Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında
sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
yüreğindeki duruluğa
Demiş ki suya:
Gel sevdalım ol,
Hayatıma anlam veren mucizem ol...

Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa
al demiş;
Yüreğim sana armağan...
Sarılmış ateşle su birbirlerine
sıkıca, kopmamacasına...

Zamanla su, buhar olmaya,
ateş, kül olmaya başlamış.
Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de
yüreğindeki kederi de
alıp gitmiş uzak diyarlara su...

Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...
Aramış suyu diyarlar boyu,
günler boyu, geceler boyu
Bir gün gelmiş, suya varmış yolu
Bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırçın.

Ve o an anlamış;
aşkın bazen gitmek olduğunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadığını....
Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.

İşte o zamandan beridir ki:
Ateş sudan,
su ateşden kaçar olmuş..

Ateşin yüreğini sadece su,
Suyun yüreğini
Sadece ateş alır olmuş...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 6:50 pm

Sade bir mutluluktu, içten bir gülücüktü aradığım. Derman’ı olmayan dertlerime merhem olman için, sabahları ter içinde kalktığım kabus dolu gecelerimi bitirmen içindi sana muhtaçlığım. Öyle zordaydım ki, dar geliyordu her yer bana, saçma geliyordu bu yalan dünya. Hep bir düşüncem vardı, bir şekilde kavuşmak sana, ellerim ellerinde, gözlerim gözlerinde yanan bir sobanın etrafında oturmaktı ama sadece hayallerimde kaldın.

Sen her şeye sahiptin, saf duyguların, ay gibi yüzün, deniz gibi gözlerin, her şeyden öte büyük bir kalbin vardı. Benim gibi bir adamı bile içinde barındırabilecek ter temiz bir kalp. O koskocaman yüreğini benimle doldurdun. Bütün günahlarım ile çok kötü geçen bir mazim ile yerleştim kalbinin en güzel yerine. Ama hiçbir şey istediğimiz gibi olmadı.

Benim kaderimin kurbanı mı oldun, saçma sapan hayatımı kurtarayım derken kendi mutluluğundan mı oldun. Niye bu yaşında düştün kara toprağa, daha bir gün yüzü görmeden sardılar seni iki metre kumaşa. Şimdi isyan ediyorum bu yaşantıma, kahrediyor yokluğun, vuruyor her gün yüreğimin tam ortasına.

Geçiyor kalan bütün ömrüm mezarının başında. Kabrinin üstünde açan çiçekleri bile göz yaşlarımla suluyorum, ben birtek yanan yüreğime su serpemiyorum. Seni kaybettiğimin acısını bir türlü yüreğimden söküp atamıyorum. Dedim ya güzelim hep mezarının başında sabahlıyorum. Güneş birtek baş ucunda doğuyor, senden uzakta bir ışık tanesine bile ulaşamıyorum. Anlayacağın yokluğun bir zindan, sensizlik ölüm.

Daha düne kadar birlikteydik, beraber gezer, beraber günümüzü gün ederdik. Gittiğinden beri günüm hiç olmadı hep geçmişim oldu. Seninle geçirdiğimiz dakikalar bile şimdi gözlerimi yaşartacak mazi oldu. Sel olup aktı gözyaşlarım baş ucunda.

Elimden gelse de girsem yanına , beraber karışsak kara toprağa. Sevabımız ile günahımız ile beraber çıksak yaradan’ın huzuruna. Ben sana kefil olurum her türlü ama sen sakın bu sevdiğin adama kefil olma. Benim tek sevabım seni sevmekti. Sana olan ter temiz duygularımın birtek hesabı verilebilirdi.

Varsın sorulsun sana olan aşkım, varsın yargılansın seni hep seven bu kalbim. Ben seni ter temiz duygularım ile sevdim, kim sorarsa sorsun bunun hesabını elbet veririm. Şimdi kesin cezamı, atın beni kor ateşlere, hangi ateş baş edebilir ki benimle, sevdiğimin yokluğunda yüreğime düşen ateşle.

Bekliyorum şimdi hiç acımadan biranda gelip canını alan meleği, bir emir gelse de kavuştursa sana temelli beni. Yetti canıma inan sensiz yaşamak, neye yarar sen yoksan bu yalan dünyada olmak. Birtek isteğim var oda sana biran önce kavuşmak. Sende ordan dua et de güzelim daha zor gelmesin bana yaşamak.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 6:57 pm

Yine sabah oldu seni beklemeye başladım.Boş boş gözlerim etrafta seni arıyordu, biliyorum beklemiyordum ama yinede gözlerim seni arıyordu eskiden kalma bir alışkanlıkla... Sen günler önce gitmiştin ama yinede inatla gözlerim seni arıyordu bu sabah, aradan geçen bunca zamana rağmen ısrarla seni arıyordu...
Soğuktu yine,aslında soğuk değil ben sensizlikte üşüyordum...Gözlerimi resmine odaklayıp bir süre öyle bekledim... Sanki biraz sonra gelip beni dünyanın en mutlu insanı en mutlu aşığı edecektin, sadece birazcık geç kalmıştın; günlerce geç kalmıştın sadece...
Biliyorum uzaklardasın şimdi... Kimlerlesin kimbilir, yalnızsın belki de benim gibi şu an..? Oralar da soğuktur belki, üşüyor musun..? hala canını sıkıyor mu, bir ömür tükettiğin bu hayat kavgası..? Hala benim sevgim seni boğuyormu..? Hala sensizlikte öldüğümü göre göre devam ediyormusun...Beni düşündüğünde özlemin bir damla umut oluyorsa o bakmaya doyamadığım ELA gözlerinde,sakın umudunu bir mendille silip atma...Acılarınla büyüttüğün sevda çiçeğin tomurcuklanacak.Güneş bir başka doğacak ve yağmurlar umutla yağacak,o fırtınan yeniden esecek...Ben ozaman senin yanında olacağım...Tabi beni düşünüyorsan...Belki düşünüyorsundur...Belki...
Beni sorma...Can çekişiyorum işte sensizliğin zifiri karanlığında...Hayatımın anlamı kalmamış, tadı yok dudaklarımda sensiz hiçbirşeyin, kimse aramıyor, anlamıyor beni... Unutulmuşum anlayacağın...Zaten aramasınlar isteyen kim...Sadece seni bekliyorum ben sadece seni...Beklerken gözlerin geldi gözlerimin önüne, dudakların, duruşun, gülüşün, sevgiyle bakışın... Sonra aklım sensiz geçen o günlerle karıştı, elini tutarken heyecandan titrediğim günlere gitti.Sensizlik ağır ağır işliyordu içime, ağır ağır işlediğinden içimide daha çok acıtıyordu...
Çekip gittin kalbinin bütün kapılarını kapatarak ardında...Durmadan büyüdü içimde yokluğun. Günler aylar, yıllar geçip gitti ardına bakmadan ama sen yoktun gelmiyordun... Gelemezdinde...Gelmiyeceğini biliyorum beklemem umutsuz ama yine de köşe başlarına bakıyorum belki bir köşeden çıkar gelirsin diye..Bir umut işte...Aşkın gözü kör,söz dinletemessin ki gönüle...Özlem sensin işte,dönüşü olmayan...Ve sen bir fırtına gibi esip gittin...Okyanuslarda dalgalar arasında parçalanmış bir sandal gibi bırakıp gittin...
Şimdi güz sonu, kışa giriyoruz ben dört mevsim baharı yaşadım seninle. Dört mevsim estin şu yüreğimde, taptaze kaldı hep sevgin,sen benim meleğimdin,üzerine çiğ taneleri düşmüş kırmızı gülümdün...Sen benim Herşeyimdin...
Seni severken hayatı da sevmiştim ben, dünyayı da,insanları da...Şu laf geçiremediğim taş yüreğimle nasılda herşeyi sevdirdin bana...
Uçup gitti şimdi o yüreğimdeki fırtınaların.Artık fırtınanla değil sensizlikle titriyorum...Günlerin, gecelerin tadı yok. Leylası kaybolmuş bir mecnunum çöllerde can çekişiyorum, Hiçbir çöl kabul etmiyor beni artık soğuk karanlık gecelerde sensizken...Sevda çiçeği tomurcuklanıp açtığında,güneş bir başka doğduğunda,yağmurlar umutla yağdığında,ben senin yanında olduğumda o tozpembe hayatın pembe hayallerin,benim zifiri karanlığım bembeyaz bir gerçek olacak...Tabi benimle olursan...Belki...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 7:01 pm

Canımm Sevgilimm:



Seni çok özlüyorumm biliyor musun….Ama bu kader değil güçlü olamadın mücadele edemedin,ettiğin kadarıyla ettin ama sonunda gittin...Ama aşk direnmek çaba göstermekti...ömrümün sonuna kadar seveceğimm seni...keşke imkanı olabilse başına gelebilecek bütün dertler belalar beni bulsa, senin gerçekten mutlu olduğunu bilmek sana kavuşmuşum,yanımdamıysın gibi benim tek mutluluğum olacak……Seni ne kadar sevdiğimi bilemezsin.Eski günlerimizi unutamıyorum...Mazimiz geliyor aklıma...Çokk üzülüyorumm sevgilimm..Bana verdiğin sözler,ettiğin yeminler,bir türlü çıkmıyor aklımdan..Hani bana söylediğin bitanemm lafı var ya,işte o benim hayatımı değiştirdi.Seninle geçirdiğim günler geliyor aklıma. 17 yıldır boş yaşamışım.Bana hayatımın en güzel günlerini yaşattın.Farkında mısın sevgilimm? Bugün beni terk edişinin 15. günü.Sana birşey diyeceğim ama dilim varmıyor..Diyemiyorum..Kaç koca gün, kaç acı saattler geçti sensiz, yalnızlık ve çaresizlik içinde. Şair oldun mecnun oldun diyor bana herkez dalga geçiyorlar aşkımızla sevdamızla ben sana anlatamıyorum da kendimi onlara nasıl anlatırım bilemiyorum ben nerde hata yaptım canımm sevgilimm...Hatamı biliyorum,yanlışımın farkındayım...Senden özür dileyecek yüzüm yok...İstersen kapının eşiğinde küçük bir taş olayım itip kaktığın yeterki uzaklara fırlatıp atma beni...insanoğlu çok değişik bir mekanizma, ne zaman kıskanacağı, ne zaman afra yapacağı, ne zaman kızacağı belli olmaz...Hele ki kızınca beyin iyice kötüleşir.Ne tutmaya kıyamadığın eller hatırlanır, ne içinde kaybolduğun gözler, ne melodi gibi ruhu okşayan güzel sözler anımsanır, ne alınıp verilen sözler. Hepsi uçar nankör zihinden...Ama artık öyle değil...Düşünüyorumda aşk nekadar büyük ise kırılganlıkta okadar büyük oluyor...Sen okadar aşıksın ki bukadar çok kırılabildin bana...Biliyormusun benim tek varlığımmışsın bu hayatta içim o kadar acıyor ki artık kendi canıma bile kıymama gerek kalmayacak sensizlik fazla yaşatmayacak beni...Hiç kimseyi sokamam şu gönlüme hiçbir güzelliği yaşayamam ben sensiz kendime söz verdim Allaha Yemin Ettim kimsenin eline dokunmayacağım diye,anılarımız yeter bana onlarla avunur onlarla yaşarım en güzel günümde sarılacağım sen olmayacaksın hergün senin varlığınla mutlu olamıycam sana sarılıp saatlerce öyle kalamayacagım bir bebeğim bile olamayacak bir oğlum bile olmayacak senden onun için gecemi gündüzüme katıp çalışamayacağım sadece ve sadece yaşadığım sürece Berenimin ismini içimden mırıldanmakla geçireceğim sadece ve sadece onun senin kucağında olmasını ikimizin arasında uyumasını üçümüzün sarılışlarını hayal edip yaşayacağım işte bu benim tek mutluluğum ama kendim için de çok mutluyum Allah bu kadar çok seven insan yaratmamıştır bununda mükafatı vardır diye avunuyorum… Seni son kez görmek isterdim,eminim ki sende bunu düşünmüşündür,ölecekmişim gibi sana sarılırdım ölecekmişim gibi seni öperdim,bir daha hiç nefes alamayacak gibi seni koklardım son nefesimmişin gibi,öyle bir sarılırdım ki sana anlatamam….Biraz ellerini tutardım sımsıkı gidecekmişin gibi,ellerim sana söylerdi seni canımmdan çokkk sevdiğimi,kendi canımla bile sensiz yaşayıpta sana ihanet etmeyeceğimi…istemiyorum ben bu canı artık sensiz yaşayacaksa gecelerdir Allah ım al emanetini benden diye göz yaşımla dua ediyorum… Gecenlerde oraya gelmiştim,yollar,hava,herşey seni sordu bana o nerede diye onlara da gitti bıraktı beni diyemedim... birtek sesin yoktu bana Bitanemm diyen...Her yerde sen varsın içtiğim suda,aldığım nefeste yürüdüğüm yollarda oturduğum banklarda hepsi seni soruyor nerede o diye gelmeyecek yok artık işte diyorum yokkk… Yalan dünyaymış bu dünya her şey yalan derler ya işte öyle ama çoğu insana boş gelir bu laflar...Bazen çok kötü oluyorum sevgi,aşk,sensizlik hepsi birbirine karışıyor ve artık ölümü düşünüyorum…sadece ve sadece kurtulmamın tek yolu olan ama yine seni düşünüyorum mutluluğu başara bilirmisin diye oraya bile gözüm arkada……… İnan ki hiç aklım yerinde değil ve bu durumda sana bunları yazıyorum belki senin için önemli değildir ama benim için gerçekler bunlar tıpkı sen gibi….Belki de sana söylenenler daha güzeldir ve yaşadıkların dilerim öyle olur… Biz seninle çok güzel başlamıştık...Hatırlıyor musun 'sen beni bırakmadığın sürece bende seni bırakmam' demiştin ve böyle başlamıştı bizim sevdamız…Herşey çok güzeldi seninle anlatılamayacak kadar güzeldi…Sen bir şekilde hayatıma girdin ve zamanla nasılda canımdan bir parça oldun...Sen demek herşey demekti,herşeyimmdin sen benim...Sonra sen "GİTTİN"...Gözümde yaş,dilimde Dua oldun...Demekki ben seni bu kadar severken beni senden alıp götürecek daha kıymetli bir şey varmış...Fark ettiysen bir şey diyorum çünkü ben oraya hiçbir şey yakıştıramıyorum...Ama yinede sevmiştim seni hemde hiçkimsenin sevemeyeceği kadar çokkk... Öylesine sensizim ki hiç kimse sen değil olmadı ve biliyorum ki olmayacak... Çokkk özledimm yanımdaki varlığını,sarıldığında yüreğimi ısıtan sıcaklığını... ve seni, seni, seni... kelimelere sığdırmak zor bu sevgiyi eksildikçe çoğalansın içimde... keşke sen ben olsanda anlasan... öylesine yalnızımki içimde benden öteye bir ben daha olan sen bile çare olmuyor sensizliğime. gözyaşlarım akıyor gözümden senin bana bıraktığın tek şey olarak. Beni ne kadar üzmüş olursan ol hep mutlu ol istedim çünkü;ben seni gerçekten sevdimm, seni sen olduğun için sevdimm... Sevgimin arkasında hiçbir art niyet olmadı...Sen benim canımm,canımınn bir parçası,kıyamadığım gözümden sakındığımdın, vazgeçilmezimdin ve öylede kaldın... ELA GÖZLÜ BEBİŞİM...ne olursa olsun hayat pahasına bile olsa seni hiç bırakmayack birine ihtiyacın varsa,Sen git desen dahi seni asla bırakmayacak bir SEVENİN olduğunu bilmeni isterim...Benim doğduğum gün bunu bir tek sen biliyorsun 15.09.1991 öleceğimi tarihi herkes bilecek zaten,ama sen bilme üzülme…Kimsede benim gibi olamayacak,kimsede benim gibi öpemeyecek,kimsede benim gibi çıldırtamıyacak kimsede benim gibi sevemeyecek seniiiii ellerinin nasıl tutulacağını kimse bilemeyecek,öperken nasıl öpüleceğini kimse bilemeyecek,beline nerde nasıl sarılıcağını kimse bilmeyecek,öpmek istediğin ama utandığın anı kimse bilemeyecek kimse sana dokunurken seni öperken titremeyecek….ben gibi... Ama tercih senindi bunları biliyorsun... Sana layık bir hayat sunamadığım için,her zaman yanında olamadığım için,gözlerimin gözlerin de kaybolamadığı için,ellerimin ellerini tutamadığı için,helalim olamadığın için,alın yazın olamadığım için,seni çokkk sevdiğimm için,senin yerinede mutsuz olamayacağım için,seni hep mutsuz ettiğim için,sensiz yaşayamayacağım için,senin yerinede ölemeyeceğim için ,sensiz öleceğim için,beni tanıdığın için,bensiz yaşayacağın için Berenimiz için BENİ AFFET… Seni Seviyorumm Bitanemm..

Seni herşeyden ÇOKK seven............
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 7:02 pm

O sabah ıslanmama aldırmadan,
Ve nedenini bilmeden senin yanına koştum.
Bunu yapmamalıydım biliyorum.
Ama senin o güzel lacivert gözlerine bakamadığım dakika,
İnan bana ölümden beterdi...
Peki biliyor musun sevgilim asıl nedenini:
İsterdim ki sen de beni sev,
Benim seni sevdiğim gibi...
Hemen senin duygularını öğrenme isteğine kapılırdım.
Ama hemen öbür tarafım söze karışırdı.
Ya benden nefret ediyorsa?
Böyle bir şeyi öğrenmek...
Meraktan ölmekten de kötüydü.
Bunu yapmamalıydım biliyorum.
Ama kalbim, kalbime söz geçiremiyordum..
Ne olur beni affet...
Dün gece herkesten gizli senin günlüğünü okudum.
Evet bunu yaptım, ama çok pişmanım...
Senin günlüğünü okurken,
Lacivert gözlerin aklıma geldi.
Sabaha kadar ağladım.
'Bu acıyı neden bana yaşatıyorsun!'diye sordum Tanrı'ya.
Birden gök gürledi.
Yağmur damlaları toprağa vurmaya başladı.
Günlüğü bir kenara attım ve çıktım yatağımdan.
Kansızlıktan soğumuş ellerim seni aradı.
Biliyordum ki eğer günlüktekiler doğruysa,
Seni bulmalıydım.
Ve o sabah kapının önünde sırılsıklam dikilmemin nedeni buydu.
Ah bir bilsen seni ne kadar çok sevdiğimi,
Ve yaptıklarımdan ne kadar pişman olduğumu...
Şimdi burda yeniden söylüyorum...
Seni çok seviyorum...
Ve sende beni seviyorsun...
Evet seviyorsun!
Ama emin değiliyim ve korkuyorum.
Sana güvenmemem ve senin beni sevdiğini bilmem.
Benden nefret etmen için gerçekten büyük bir neden.
Biliyor musun sevgilim,
Tekrar beni sevebilmen için her şeyimi verirdim.
Her şeyimi...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 7:03 pm

Ne güzel günlerdi o eski günler...Herşey tozpembeydi daha doğrusu sen tozpembeydin benim karanlığımı aydınlatmaya çalışan...Neler yaşamadım ki seninle...Sen masumca gülerdin bense birtek gülümsemeye canımı vermeye hazırdım...Sen başka şehirdeydin bense başka bir şehirde ama kalbimiz aynı çarpar ayrılığa dayanamazdık...Yinede severdik birbirimizi delicesine,severdik birbirimizi taparcasına...Gözyaşlarımızı dökerdik birbirimiz için...Kavuşmayı beklerdik hergün,olmayacağını birbirimizin gelmeyeceğini bile bile hergüne gözlerimizi "bugün gelicek" diyerek başlardık...Geçirdiğimiz en güzel anlarımız yaşadıklarımız ben unutmadım unutamamda,Sen unutursun belki,hiçe sayarsın sana olan aşkımı değerlerimi,önemsemessin beni ama mutlu ol ben hayalinlede yaşarım ben...Hayalinle kısada olsa yaşamaya çalışırım bu hayatı kaç gün yaşayabilirsem...Hatırlıyormusun ilk öpüştüğümüz anı,hani sen "aşkım titriyosun" demiştin,bende titreyerek evet demiştim...Aşk ya işte ben hala titriyorum seni düşündükçe,o ilk elini tuttuğum anı,ilk öpücüğünü,ilk sarılmanı,ilk seni görüşümü bütün ilkleri hatırladıkça ben titriyorum...Ağlıyorum şuan hava kararmaya başladı ve sen yine yoksun hala yoksun neden söyle neden!...Neden bu gecede karanlıkta sensizim...Hani ağlardın sen benim için,eskiden bana sevdiğimsin canımsın herşeyimsin derdin.Şimdi ise neyinim diye sorduğumda sadece sevdiğim kişisin gözüm aşk görmüyo diyosun...Sen yıkılmaz beni tek kelimeyle yıktın...Kızmıyorum bizi ayıran o zalim o kahpe insanlara kaderimdir derim ama seni unutamam ki...Sen ayrılmak istemesen,aşk fedakarlıktır desen,aşk sevipte acı çekmektir desen,gerçek aşk herşeye rağmen inat edip bütün acılara rağmen sevdiğinin elinden tutup hayata gülümsemektir desen...İnan böyle olmazdı...Beni üzen tek şey o topraklar bedenimi sensizken alacak bunu okurken tüylerin ürpersin sakın göz yaşı dökme biz birlikteyken o göz yaşını mutluluğumuz için dökmüştük...Bir defa bile gözlerini silmek nasip olmadı bana içim buna yanar.Yeter artık tahammülüm yok sensizliğe ya da olupta olmamana eğer dökeceksen bir damla yaş mutluluktan dök...Aşkı aşk için ölmeden ölme anına gelmeden kim anlar ki...O acıyı kim tadarki acısını çekmeden...Birgün ölücem aşkından bir gün iki gün ağlarsın ama sonunda unutursun benide hayatına devam edersin birgün arkana dönüp baktığında "beni seven bi çocuk vardı adı AnıL dı benim aşkımda neler çekti sonunda....." dersin...Ama için cız etmez o vakit.Ama ben seni kara topraktata severim sevgilim.Zaten ordada sevmesem ölmezdim senin için...SENİ SEVİYORUM BEBİŞİMM BİTANEN SENİ HİÇ UNUTMAZ........
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 7:06 pm

Aşk Nedir?
Aşk, iyi geceler öpücügünü uzun tutmaktir. Beklentidir.
Aşk, delicesine flört ederken yanindakinin hiçbir sey yapmama hakkini teslim etmektir. Saygidir.
Aşk, zaaflariniz oldugunu ortaya çikarir. Kabullenmektir.
Aşk, simdi zamani degil diye beklemeyi bilmektir. Sabirdir.
Aşk, saçlarda baslayip topuklarda biten bir gezintidir. Kesiftir
Aşk, Seviselim demeden sevismek, yanindakinin ne istedigini bilmektir.Anlasmaktir.
Aşk, baglandigini sandiginda, karsindakine hayir deme sansini tanimaktir.Inceliktir.
Aşk, korumaktir. Sorumluluktur.
Aşk, ciddi bir tokalasmayi kikirdamaya dönüstürmektir. Mizahtir.
Aşk, durma yoksa seni öldürürüm lafini duymaktir. Şehvettir.
Aşk, evinizdeki her seyin yerinin degistirilmesini kabullenmektir. Teslimiyettir.
Aşk, sevgilinizin ne oldugunu bütün çiplakligiyla görmektir. Gerçektir.
Aşk, saatin kaç oldugunu bilip aldirmamaktir. Nesedir.
Aşk, sizi kucaklayan kollarin, gittikçe daha çok sarilmasidir.Mutluluktur.
Aşk, gecenin bir vaktinde sen uyu, benim gitmem gerek dediginizde,uyanik kalip seni biraz daha görmeyi tercih ederim cevabini almaktir. Sicakliktir.
Aşk, tanidiginizi zannettiginiz insanin yeni yanlarini kesfetmektir. Tazeliktir.
Aşk, uyandiginizda rüyanizi yaninizda bulmanizdir. Düslerin gerçek olmasidir.
Aşk, kocaman yatagin üçte birine sikismaktir. Yakinliktir.
Aşk, evin anahtarkidan bir kopya daha yaptirmaktir. Güvendir.yatagin üçte birine sikismaktir. Yakinliktir.
Aşk, evin anahtarkidan bir kopya daha yaptirmaktir. Güvendir.
Aşk, hosçakal dedikten sonra tekrar karsilasacagini bilmektir.Kaderdir.
Aşk, gerindiginde sizlayan vücut lafinin anlamini bilmektir. Derstir.
Aşk, ecza dolabini açtiginda, dismacunu kapagini kapatilmamis bulmaktir. Uyumdur. Aşk, hosçakal dedikten sonra tekrar karsilasacagini bilmektir.Kaderdir.
Aşk, gerindiginde sizlayan vücut lafinin anlamini bilmektir. Derstir.
Aşk, ecza dolabini açtiginda, dismacunu kapagini kapatilmamis bulmaktir. Uyumdur.
Aşk, pencereden disariya baktiginda kiminle oldugunu hatirlamaktir. Düsüncedir.
Aşk, rüzgarin agaçlarin arasinda dolasirken çikardigi sesi dinleyip sevgilisinin yaninda olmadigina hayiflanmaktir.Yalnizliktir.
Aşk, asla anlatilmayacak hikayelerdir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 7:14 pm

Gerçek Sevgi...

--------------------------------------------------------------------------------

Bir gün ermişlerden birine sormuşlar: "Sevginin sadece sözünü
edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim
demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları
çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine.
Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasındanda derviş
kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. "Ermiş bu kaşıkların
ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. Peki
demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun
geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.
En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım
yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar
gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun
boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak
içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar
sofradan işte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini
görür ve doymayı düşünürse,o aç kalacaktır. ve kim kardeşini düşünür de
doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da
unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 7:15 pm

Canımm Sevgilimm;

Çok sevipte ayrılmak da bir parçası mıdır aşkın? O zaman gittiğinden beri, bu yüreğimin can çekişircesine haykırışları neden? Ayrılık sonu mudur aşkın, ayrılınca bitermi mazideki okadar anı,o büyük aşk? O zaman sonsa, beni bu dünyada tutmanın alemi ne? Sensiz yaşayamayacağımı bile bile ızdırap çektirmek istercesine benim bu dünyada kalmamı istemen niye? Herşey istediğin gibi, ben yokum ve sen bensizsin, o zaman isyan etmenin anlamı ne? İmkansız olandır bitmeyen aşk! Bizim aşkımız imkansızdı belkide...O zaman bu ayrılığın sebebi ne?


Evet sen gittin belkide, ama şunu bir de kalbim anlasa.Sensiz geçen her saniye, kalbim sana daha çok bağlanmasa. Aşkımın bitmesi gerekirken, o can çekişip, seni istemese, çoğalıp yankılanmasa olmaz mı bitanem?


İlk anlarımızı hatırlıyorum. Beni sevmen için herşeyi yapmıştım. Seni ilk öptüğümde artık kimse yoktu bu hayatta senden ve benden başka.Yan yana oturduğumuz o yerde karşımda sen, senin karşında da tir tir titreyen bendim... Seni ilk öptüğümde duyduğum heyecan titretmişti beni, ama doyamamıştım ufak bir öpücükle sana...Sana dokunabilmek beni öldürmeye yetecek kadar hızlı çarptırıyordu kalbimi o gece...Tebessümün eksik olmuyordu yüzünden... Dünya yoktu bizim için sanki, sadece sen vardın vücudumu sardığın heryerde. Sen o gece söktün kalbimi aldın benden... Şimdi benden uzaktasın...Ne çabuk geçti o bir buçuk senelik saniyeler. Değil sıcaklıgını hissetmek, hayaline ulaşamıyorum artık.Sensizlikte ölüyorum sevgilimm...Hayata küstüm çünkü seni benden çaldı...Kalpsiz bir bedenle, amaçsız, çırılçıplak, SENSİZ ortada bıraktı beni hayat.

Hayatının, seni en az benim kadar seven biriyle, mutluluk ve aşkın değerleriyle geçmesini dilemek isterdim belki...Ama dilemiyorum, ben sensiz nasıl yaşayamıyorsam sende bensiz sevmesen dahi yaşayamazsın bunu ikimizde biliyoruz...Şuan mutlu olduğunu, o sıcak tebessümünle beni değilde başkalarını mutlu ettiğini, şu dünyada ben hariç herkesi mutlu ettiğini biliyorum ya...bu bile belki sevinilecek bir durum...En azından nefes aldığını biliyorum...Her nekadar o muhtaç olduğum sıcak tebessümünü göremesemde, o içleri kıpır kıpır yapan sözlerini duymasamda, o Ela gözlerinde kaybolamasamda, o pamuksu ellerini...tutamasamda...SENİ SEVİYORUM SEVGİLİMM...Ama sen ben başımı kaldırmadan gitmişsin bile...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 7:15 pm

Bir sensizliğin akşamı sana yazdığım bu satırlar, her bir cümlem kartaneleri gibi pamuksu ve bembeyaz.....

Gelmen gerekende biraz geç kaldığın bir akşam...Günlerce geç kaldığın...

Karanlık sanki bu gece tamamen çökmeye hazırlanıyordu da, gecesi olarak beni seçmişti...O kadar benziyordukki birbirimize, sensizlikte nekadarda isyan etsem,nekadarda itiraz etsem her nekadarda istemesem çökecekti bu gece üstüme...İçimdeki son parça kalan tozpembe seni, çekecekti içine...

Kimse yanımda yokru bu gecede, o gitmez hep yanımda olur dediğim sen bile... Üzerimde bezmişçesine bir yorgunluk olsada, yok etmek için resmine bakmam yetiyor.Ama sen yine yoksun dahada gömülüyorum zifiri karanlığa...Bugün maziye gitti yine aklım...Senle o ilk anımız,ilk sarılışımız,her ilkimizi düşündüm saatlerce...

Düşündükçe bittim...Çünkü eskiden her düşünüşümün sonunda ya sen gelirdin ya da geleceğini bilirdim...Ama bu sefer gelmeyeceğin için düşündüm...Belki artık sana eski bir anıdan başka hiçbirşey ifade etmiyor ama,ben o anların heyecanıyla yaşıyorum hala...Düşündükçe bulandım karanlığa,o eskiden çok kızdığın akmasına kıyamadığın ama şimdi umursamadığın gözyaşlarım alev alev aktı yanaklarımdan...Hani nerede benim gözyaşlarına kıyamayan sevgilim,yalanda olsa o tatlı sözleriyle beni yücelten beni huzura kavuşturan meleğim nerede?Hani o 5 Şubat gecesi gözyaşlarımı silen yumuşacık eller nerede...Beni sımsıkı tutup bırakmamaya Yemin eden eller...

Artık kendimi kaybetmiş olacağım ki naptığımı bilmiyorum...Son bir haftadır evden çıkmadım,her anlamda kendimi bitiriyorum...Sağa sola bakınırken, hani bana ettiğin Yeminler var ya...Onla aklıma geldi...Nekadarda çokmuşlar..."Seni hiç bırakmıycam bitanemm","Sen beni bırakmadığın sürece bende seni bırakmam bitanemm","ben sensiz yaşayamam sen benim herşeyimsin" ve bunun gibi sonu Yemin Ederimle biten birsürü sözün...Bizim sevdamız "Sen beni bırakmadığın sürece bende seni bırakmam" diyerek başlamıştı...Ben hala daha bekliyorum...

Ama işin garip yanı senin hala benimle olmandı...Benimle olupta ayrılığı beraberken yaşamamızdı...

Artık tahammülüm gücüm kalmadı, nasıl olurda canımdan bi parça dediğin seviyorum dediğin kişiye bunca acıyı çektirirsin...Gönlün nasıl izin vermişti buna...Bak yine akşam oldu saat 20.00, inanamadım çünkü sen hala yoksun...Hatta hala inanmıyorum neden yoksun neredesin, bir zamanlar bensiz duramayan sen kimlerlesin nerdesin neredesin...

Elime aldım o son görüşmemizde bana verdiğin bilekliğini...

Baktıkça yandı içim, içimi sardı tamamıyla cayır cayır yanan ateş...Sanki senmişçesine baktım ona sana o Ela gözlerinde kaybolurmuşçasına sanki içimdeki o sıcaklık senin sıcaklığınmışçasına baktım,öptüm senmişçesine kokladım...Ama bir bileklik işte sadece bir bileklik,sen değilsin...İnanamıyorum işte yapamıyorum sensiz...

Herkesi kıskandıran imrendiren bir aşktı bizimkisi...Bir zamanlar,artık sadece benim taşımaya çalıştığım bir aşk...

Hadi gel,gelde şu gece karanlığında günlerdir açmayan güneş açsın içimde gel...Yarın görüşürüz demiştin,kaç yarın geçti be aşkımm,neredesin...Ben derdimi anlatamaz oldum...Kağıt kalem yazı nedir bilmeyen ben,sensizlikte Mecnun oldum şiirler yazılar yazdım...Sensizlikte kavruldum bittim...Derdimi sana anlatamıyorum ki,canımdansın dediğim sen anlamıyorsun ki beni eller anlasın...

Sana olan sevgim sonsuza kadar bitmez tükenmez...

Sen soğutmaya çalışsanda kendinden beni sevgilim, soğumam senden hiç

Sen,sana ne diyebilirimki...Seni deliler gibi seven bu kalbe bu acılardan sonra ne diyebilirimki...

Sensizlik içimdeki o küçük tozpembe seni alıp gitmesin, naparım sen olmassan ben...


Artık söylenecek birşey kalmadı sanırım...

Şuan o yüzündeki gülümseme yine yerindedir...Başkalarına gülümsüyordur benim çektiğim acılara aldırmadan... Canım sevgilim, sen nekadar beni aldırmasanda,senin parmağına iğne batsa benimki kanar...Bilmem anladınmı...

Bu satırları niye mi yazıyorum, tabii ki beni belki birgün dönüpte bulamassan birileri sana okutur sensizliğimin sessiz çığlını diye.

Evet sevgilim, sen nekadar namelerden attığımı sansanda ben sensiz yaşayamam... Ve şunu da bilmeni istiyorum ki; ben seni kara topraktada sevmeye devam edeceğim, beni orda çürüten minik yaratıklara ve beni sensizlikte saran o toprağada anlatacağım seni...

Seni seven aşkın...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
EncHanTResS
Admin
Admin
EncHanTResS


Mesaj Sayısı : 24
Kayıt tarihi : 15/05/09
Yaş : 32
Nerden : Rize

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimePerş. Haz. 11, 2009 7:33 pm

Abi Bune La Roman Gibi Bunların Hepsi Okunurmu Bea:D
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sentez.yetkinforum.com
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimeCuma Haz. 12, 2009 8:09 am

okycaksınız kardeşim madem yama yetkisi verdiniz bana ben yazarm sende okur Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimeCuma Haz. 12, 2009 8:10 am

Otuz Kuş

Kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş.

Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş.
Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar
ve sonunda umudu kesmişler.

Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar
toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye
karar vermişler.

Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş.
Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.

Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış; baykuş
yıkıntılarını özlemiş, balıkçıl kuşu bataklığını.

Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş
vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu
Yedinci Vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş. Kaf Dağı'na
vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; "SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş.

Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg'muş. Simurg Anka'yı
beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır.


kanlı kartalın notu; hayatta hedefe varmak görünüşte önemlidir fakat çoğu zaman GERÇEK KAZANIM o hedef uğrunda yapılanlardır!!!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimeCuma Haz. 12, 2009 8:10 am

PİRİNÇ TANESİ

Beş yaşında idim.
Babaannem rahmetli,pirinç ayıklıyordu.
Bir tane yere düştü. Babaannem eğildi,aramaya başladı.Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyor.
Çocukluk iste,'aman babaanne dedim.
Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya,yorulmaya değer mi?'
Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu.
'Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun, ' dedi.
'Hiç pirinç üretilirken gördün mü?
İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar.
Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun?'
Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.

Aradan yıllar geçti.
Hukuk Fakültesinde öğrenciyim.
Alain'in proposlarini okuyorum.
Birden irkildim.
Babaannemi hatırladım.
Alain, bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa,
bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur diyordu.
İlave ediyordu. Bir iğnenin üretiminde binlerce insanin alın teri,
göz nuru, el emeği vardır diyordu.

On dokuz yıl evveldi.
Stockholm'e gitmiştim.
Bir otele indim.
Geceydi. Sabahleyin, traş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir not gördüm.Lütfen diyordu, traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın.
Yanda bir kutu var,oraya bırakın.
Bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayisine yardımcı olun.
Doğrusu hayretler içinde kaldım.
Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir.
Birçok eşya üzerinde' İsveç çeliğinden yapılmıştır' diye yazardı.
İste o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor,
ona sahip çıkıyor,gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.

İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda,
radyolar, televizyonlar, bir haberi duyurur.
Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek.
Siz lütfen hazırlığınızı yapın.
Okumadığınız,ilgilenmediğ iniz, kullanmadığınız ne kadar kitap,dergi, gazete varsa, kâğıt, ambalaj,kutu
varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa,kapının önüne koyun.
İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun.
Fazla ağaç ziyanına engel olun.

Japonlar son derece sade, basit,yalın mütevazı yasayan insanlardır.
Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül edememiş , hayatın manasını anlayamamış , zavallı kimselerdir.Böyleleri ile, zavallı, evini mezat salonuna çevirmiş diye eğlenirler.
Bir insanin gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır.
Vaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan geçiyor.
İç borçlar,dış borçlar gırtlağı aşıyor.
Zamanın başbakanı meclisi toplar.
Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve su andan itibaren der,
Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim.
Su üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.
Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır.
Japonya bütün borçlarını öder.
Bu durumun toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok.
Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm.
Ne kadar sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak...

Gerekmediği halde elektriği yakmakla, Suyu
kapamadan bos yere akıtmakta, Gece çamurlu
ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, Yemek
yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de
zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?

Hayat çok ince, akil almaz incelikte ipliklerle örülmüştür.
Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki,


SON SÖZ:Bir mıh bir nalı kurtarır.
Bir nal bir atı,bir at bir komutanı,
bir komutan bir orduyu,
bir ordu bir ülkeyi kurtarır!!!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimeCuma Haz. 12, 2009 8:11 am

KAVANOZDAKİ TAŞLAR
Zamanın iyi ve üretken olarak kullanımı konusunda zaman zaman kurslar düzenleniyor. İşte bu kurslardan birinde zaman kullanma uzmanı öğretmen, çoğu hızlı mesleklerde çalışan öğrencilerine, "Haydi, küçük bir deney yapalım" demiş.

Masanın üzerine kocaman bir kavanoz koymuş. Sonra bir torbadan irice kaya parçaları çıkarmış, dikkatle üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirmiş. Kavanozda taş parçası için yer kalmayınca sormuş; "Kavanoz doldu mu?" Sınıftaki herkes, "Evet, doldu" yanıtını vermiş.

"Demek doldu ha" demiş hoca. Hemen eğilip bir kova küçük çakıl taşı çıkartmış, kavanozun tepesine dökmüş. Kavanozu eline alıp sallamış, küçük parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşmişler. Yeniden sormuş öğrencilerine; "Kavanoz doldu mu?"
İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan öğrenciler; "Hayır, tam da dolmuş sayılmaz" demişler. "Aferin" demiş zaman kullanım hocası. Masanın altından bu kez de bir kova dolusu kum çıkartmış. Kumu kaya parçaları ve küçük taşların arasındaki bölgeler tümüyle doluncaya kadar dökmüş. Ve sormuş yeniden; "Kavanoz doldu mu?" "Hayır dolmadı" diye bağırmış öğrenciler.

Yine "Aferin" demiş hoca. Bir sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlamış.

Sormuş sonra; "Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız?"

Atılgan bir öğrenci hemen fırlamış; "Şu dersi çıkarttık. Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz."

"O da doğru ama" demiş zaman kullanma hocası; "Çıkartılması gereken asıl ders şu; Eğer büyük taş parçalarını baştan kavanoza koymazsanız daha sonra asla koyamazsınız."

Ve ardından herkesin kendi kendisine sorması gereken soruyu sormuş;

"Hayatınızdaki büyük taş parçaları hangileri, onları ilk iş olarak kavanoza koyuyor musunuz? Yoksa kavanozu kumlarla ve suyla doldurup büyük parçaları dışarıda mı bırakıyorsunuz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimeCuma Haz. 12, 2009 8:11 am

KÜÇÜK BİR HİKAYE
Japonya'da yaşanmış gerçek bir olay şöyledir: Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon bunun için bir duvarı yıkar. Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasında çukur bir boşluk bulunur. Duvarı yıkarken, orada dışardan gelen bir çivinin ayağına battığı için sıkışmış bir kertenkele görür. Adam bunu gördüğünde kendini kötü hisseder ve aynı zamanda meraklanır da kertenkelenin ayağına çakılmış çiviyi görünce.

Muhtemelen bu çivi 10 yıl önce, ev yapılırken çakılmıştı. Peki nasıl olmuş da kertenkele bu pozisyonda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yaşamayı başarmış ? Karanlık bir duvar boşluğunda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yaşamak çok zor olmalı.

Böylece adam çalışmayı bırakır ve kertenkeleyi izlemeye başlar. Sonra nereden çıktığını farkedemediği başka bir kertenkele gelir ağzında taşıdığı yemekle... Adamı sersemletir gördüğü manzara. Bu nasıl bir sevgi? Ayağı çivilenmiş kertenkele, 10 yıldır diğer kertenkele tarafından beslenmektedir...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimeCuma Haz. 12, 2009 8:11 am

BALTANI BİLE - KENDİNİ TANI
Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş. Birinci adam sabahları erkenden kalkıyor, ağaç kesmeye başlıyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş. Gün boyu ne dinleniyor ne öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş. Akşamları da arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş.

İkinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya başladığında eve dönüyormuş. Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar. Sonuç: İkinci adam çok daha fazla ağaç kesmiş.

Birinci adam öfkelenmiş:

Bu nasıl olabilir? Ben daha çok çalıştım. Senden daha erken işe başladım, senden daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla ağaç kestin. Bu işin sırrı ne?

İkinci adam yüzünde tebessümle yanıt vermiş :

Ortada bir sır yok. Sen durmaksızın çalışırken ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir. Kendimizi geliştirmek, baltamızı bilemektir. Kendimize zaman ayırıp, yaşamımızı objektif bir bakışla gözden geçirmektir. Zayıf bulduğumuz alanlarımızı geliştirmek için çaba göstermektir. Bu zihnimizin, ruhumuzun karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. Çalışacağım ve kendimi hazırlayacağım. Ve bir gün şans kapımı çalacak.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimeCuma Haz. 12, 2009 8:12 am

ÇİN BAMBU AĞACI
Çin Bambu ağacının yetişmesi, olumlu ısrar için güzel bir örnektir.

Çinliler bu ağacı şöyle yetiştirir:
Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.
Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.
Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez.
Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.
Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.
Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.
Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar
ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.

Akla gelen ilk soru şudur :
Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı Yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabı tabii ki beş yıldır.
Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik ?...

Bir başarının şartları her zaman çok basittir.
Bir süre için çalışın,
Bir süre tahammül edin.
Her zaman inanın
Ve hiçbir zaman geri dönmeyin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimeCuma Haz. 12, 2009 8:12 am

İNSANI DÜZELTMEK
Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düsündü. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu.

Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi. Sonra düsündü; oh be kurtuldum en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez.

Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve baba haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz dedi. Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hayretler içinde kaldı ve bunu nasıl yaptığını sordu.

Çocuk şöyle cevap verdi :

- Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı. İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimeCuma Haz. 12, 2009 8:12 am

VIETNAM`DAN DÖNEN ASKER
Vietnam'da savaştıktan sonra, sonunda evine dönmekte olan bir asker hakkında bir hikaye anlatılır;

Asker San Francisco'dan ailesini arar:

- Anne baba, eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.

- Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz diye cevapladılar.

Oğulları,

- Bilmeniz gereken bir şey var diye devam etti.

- Arkadaşım savaşta ağır yaralandı. Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum.

- Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz.

- Hayır, anne, baba onun bizimle yaşamasını istiyorum.

- Oğlum dedi babası, bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır.

Oğlu o anda telefonu kapattı ve ailesi ondan bir süre haber alamadı. Ama birkaç gün sonra, San Francisco polisinden bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne baba hemen San Francisco'ya uçtular ve oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler. Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı !...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimeCuma Haz. 12, 2009 8:12 am

PENCEREDEN GÖRÜLENLER
Bir hastanede ölümü bekleyen hastaların koğuşu, koğuşta bir oda, odada iki yatak, iki hasta. Birisi pencerenin önünde, öteki duvar dibinde. Yaşamlarının şu son döneminde pencere kenarındaki, sabahtan akşama pencereden bakıp, tüm gördüklerini duvar dibinde hiçbirşey görmeyen arkadaşına aktarır.
"Bugün deniz dünden daha durgun. Rüzgar hafif olmalı. Beyaz yelkenliler belli belirsiz ilerliyor... Park mı ? Park henüz tenha. Salıncakların ikisi dolu, ikisi boş" ya da "Geçen haftaki sevgililer yine geldiler. Eleleler, bir sıraya oturdular. Hep erkek anlatıyor kız dinliyor. Şimdi erkek kızın saçlarını okşuyor... Ne kadar da güzeller."
"Erguvanlar bugün çıldırmış, öyle bir çiçek açtı ki; etraf mordan geçilmiyor. Erikler desen gelinden farksız..."
"Eyvah miniklerden biri düştü. Annesi yetişti bağrına basıyor çocuğu.
Neyse çocuk sustu.
Gülüyor şimdi"...
"Öğrenciler mi ? Onlar yine kitaplarına dalmışlar... dur bakayım haa... simitçi geldi. İki simit alıp beşe paylaştırıp yiyorlar. Şimdi de çocuklara katıldılar uçurtma uçurtmaya... Uçurtma yükseliyor yükseliyor"...
"Hayır yelkenliler henüz görünmedi, ama martıların keyfi yerinde. Baloncu da erkenci. Mavi, mor, yeşil, kırmızı, turuncu kocaman balonları var..."
Hergün böyle sürüp giderken, her gördüğünü anlatırken ansızın, müthiş bir kriz geçirir pencere yanındaki..! Duvar dibindeki düğmeye bassa, doktor çağırabilir. Ve belki de yanındaki arkadaşını kurtarabilir. Ama... ama... arkadaşı ölürse, pencerenin yanı boşalacaktır. Ve duvar dibindeki düğmeye basmaz, doktor cağırmaz. Arkadaşı ölür. Ertesi sabah duvar dibindekinin yatağını pencerenin yanına taşırlar. Beklediği an gelmiştir. Yattığı yerden pencereden dışarı bakar. Pencerenin dibinde kapkara duvardan başka hiçbirşey yoktur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SaEnLiAlY
Modarator
Modarator
SaEnLiAlY


Mesaj Sayısı : 171
Kayıt tarihi : 03/06/09
Yaş : 33
Nerden : Eskişehir

Hikayeler Empty
MesajKonu: Geri: Hikayeler   Hikayeler Icon_minitimeCuma Haz. 12, 2009 8:13 am

KARTAL TAVUK
Bir zamanlar, büyük bir dağda kartallar yuva yaparlarmış. Bir kartal da 4 tane yumurtası ile bu dağda yaşıyormuş. Bir gün bir deprem olmuş. Ve yumurtalardan bir tanesi dağdan yuvarlana yuvarlana vadide yer alan bir çiftliğe kadar düşmüş. Bu çiftlik bir tavuk çiftliğiymiş.

Çiftlikteki tavuklar, bu değişik ve normalden büyük yumurtayı sahiplenmeye karar vermişler. Yaşlı bir tavuk bu yumurtayı ve içinden çıkacak yavruyu, koruması altına almış.

Bir gün, küçük kartal doğmuş. Çevresinde tavukları görmüş ve kendini bir tavuk zannetmiş. Bütün tavuklar da ona bir tavuk gibi davranmışlar. Ailesini de çok seviyormuş. İçinden, bazen, “ben kimim?” sorusu geçiyormuş. Ama o bir tavukmuş. Bunu böyle bilmeliymiş.

Birgün çiftlikte oyun oynarlarken, yukarı baktığında bir grup kartalın özgürce uçtuklarını görmüş. "Aman Allah’ım, ne kadar güzel uçuyorlar. Ben de onlar gibi uçmayı çok isterdim" demiş. Tavuklar, bu düşünceye hep birlikte gülmüşler. "Sen bir tavuksun ve tavuklar uçamazlar" demişler.

Küçük kartal, artık daha sık gökyüzüne bakıyor ve uçan kartallar gibi uçmak, özgür olmak istiyormuş. Ne zaman bu düşüncesinden arkadaşlarına, ailesine bahsetse, hep şu cevabı alıyormuş. "Sen bir tavuksun. Bırak bu hayalleri."

Zamanla, küçük kartal da bu düşünceyi kabul etmiş. Hayal kurmaktan vazgeçmiş ve hayatını bir tavuk olarak yaşamaya karar vermiş. Ve hayatının sonu geldiğinde de bir tavuk! olarak ölmüş.

Kıssadan hisse: Ne olduğunu düşünürsen, o olursun. Eğer, hayatınızın herhangi bir zamanında, kartal olma hayalini kurarsanız, hayallerinizi takip edin. Tavukların sözlerini değil.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hikayeler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 3 sayfasıSayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
SeNTeZ :: Eğlence :: Hikayeler-
Buraya geçin: